Dünyada yaşamanın çok büyük bir tesellisi olmalıydı. Bir özrü. Çok büyük bir özür dilemeliydi birisi tüm bu ıstıraplar için…
Gözleri yanıyordu ağlamaktan. Alev alev yanıyordu gözleri. Alevler dünyaya nefret kusuyor, önüne çıkan her şeyi yakmak, yok etmek ve en sonunda kendilerini de eritmek istiyorlardı. Gözlerini açamıyordu, en ufak bir hareket kirpiklerini tutuşturuyor, etlerine yerleşmiş kömürleri karıyordu adeta. Kirpikleri birbirine kavuşmaya çalışıyordu, görüyordu aralı gözlerinin ardından. Burnundan verdiği nefesi de alev alevdi, burun deliklerinde kapkara is bırakarak soğuk havaya karışıyordu. Hava kırmızı kırmızı yanıyor, sonra soğuyordu yeniden. Yalnız burnu değil ağzı da soluk veriyordu, dili kurumuştu; o kadar ki adeta çorak bir toprakmış gibi hissediyordu dilini, aldığı nefesler çorak toprağın tepesinde esip geçiyor, boğazından ciğerlerine gri bir duman misali çekiliyordu. Dumanların çekildiği boğazı yumru yumru olmuştu. Sanki düğümleri sarmalamışlardı nefes borusunu, her bir nefeste daha da sıklaşıyordu düğümler. Onlar sıklaştıkça ağzından hiç duymadığı sesler çıkıyordu, inliyordu. İnliyordu… İniltileri uzun uzun ipler halinde, salkım saçak dökülerek göğe yükseliyordu. Yükseklerden düğümlenerek gelip tekrar boğazına oturuyorlardı. İnledikçe sinirleniyor, sinirlendikçe kasılıyordu, binlerce bıçak başına, sırtına, boynuna, gözlerine saplanıyordu. Saplanıp çıkıyordu bıçaklar, düşen her göz yaşında, en ufak hareketinde, çıkarttığı en küçük seste. Titreyen ellerinde beyaz bir mendil vardı. Beyaz mendil gözlerinin yaşını silmekten usanmıyor, kendisi sırılsıklam olduğu halde yaşları emdikçe emiyor, tıpkı şefkatli eller gibi gözleri kuruluyordu. Kumaşın dokuması yaşların döküldüğü yanakları aşındırmış, kızartmıştı. Yüzünün içinde yanan cehennem ateşi, buradan da sızıyordu dünyaya.
Boğazını yırtan cam parçaları halinde, sesli, hacimli, koyu bir nefes aldı ciğerlerine doğru. Dünya o nefesle durdu, her şey dondu, cam oldu. Buz oldu. Ne kadar sürdü bilinmez, bu fırsatla ağır bedenini elleriyle yere doğru ittirdi, yanı başındaki koltuğa kendisini attı. Aldığı nefesi kusar gibi dışarı verdi başını yastığa koyarken. Önceki nefesler içini parçalamış, iç organlarını delmişti. Verdiği son nefes ise onu yok ederek boşluğa çevirdi. Bedeni ve gözyaşları yok oldu; nefes, o hacimli ve gri duman rengi nefes, havada asılı kaldı. Yavaş yavaş soğukluğa karıştı. Acılar sanki hiç var olmamış gibi bir sessizlik bürüdü odayı. Ancak sessizlik yüklendiği yaşlar yüzünden, tıpkı bir bulut gibi ağırlaştı.
Beyaz mendil kurudu. Buruşmuş yaşlı bir kadına benziyordu.
***
Hic bir insan bunu hak etmemeli... Asla... Ama, yasamak var ucunda...
YanıtlaSil