15 Aralık 2009 Salı

attilâ'nın yanındayken

İnsanların yazmak için ortamdan bağımsız hale gelmeleri gereğini şimdi anlıyorum. Eğer ben de kopamasaydım şimdi bu satırları yazabiliyor olmazdım.

Bu şehrin rengi gri. Başka hiçbir renge benzemiyor. Hiçbir griye benzemiyor. İnsanların suratları donuk. Daha çok nefes almak istiyorlarmış da, ciğerleri yetmiyormuş gibi, değişik hâller içindeler. Yanlarında her daim şemsiye bulundurmak zorunluluğu sanki ellerini kilitlemiş, asma bir kilit bileklerinde paslanmış; tokalaşırken bile insanın elini sıkmıyorlar. Sokakta rastladıkları eski bir dostun köpeğini patisinden zorla sever gibi, insanın yüzüne bakmaktan acizler.

Bundan birkaç sene önce rahatça girip çıktığım kitapçıların bu ülkede olanlarına bir türlü yakınlık duyamıyorum. İnsanların naiflikle, güz yaprağı renginde hüzünleriyle, edebiyat aşklarıyla geldikleri yerler değiller. Aksine mekanik bilgi çılgınlığı, bilmek sevdası almış başını gitmiş… Makineleri bilmekteler fakat insanların içlerini bilmekte aciz oldukları aşikâr… Ana dilime duyduğum özlem gitgide büyüyor. Kendime hâkim olamıyorum. Elime geçen en ufak Türkçe metni okuyorum fakat eskiden alabildiğim hazların yerini dolduramıyorlar… Attilâ için bu şehre gelmekle hata mı ettim bilmem… Yünden örülü bir kazağa takılıp kalmış gibiyim. Kendimi söküp çıkarmaya kalksam, onu üzeceğimden korkuyorum. Kendisi de Fransızca öğrenme isteğinden dolayı burada sürekli Fransızca yazıyor. Eskiden keyifle yaptığımız edebiyat tartışmalarını artık başka arkadaşlarıyla Fransızca yapıyor.

Ana dilimi özlüyorum. Benim de yeni bir dil öğrenmemi istediğinden katiyen Türkçe roman almıyor eve. “Öğrenmeyecektin o vakit, benimle gelmenin ne lüzumu vardı?” diyor. “Seni sevdiğimden geldim” diyemiyorum. “Her gece eve geleceğini bildiğimden geldim, seninle aramda ülkeler olmasın diye geldim” diyemiyorum. Başımı öne eğiyorum. O bunu bir kabul ediş gibi yorumluyor, çenemi okşuyor elleriyle, gülüyor, yanıma oturup omzuma sarılıyor. “Mutsuz musun?” diye soruyor. Her an ağlamaya hazır gözlerimin önüne onunla olduğum zamanlar geliyor, onunla birlikte olmanın verdiği zevk ve güven, göz çukurlarımın içinden taşıp akmamış gözyaşlarımı siliyor. “Hadi sen de deli!” diyorum. Ellerini dizlerine vuruyor, kasketini takıyor, evden çıkıp gidiyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder